Sepetiniz

Sepetiniz boş

Alışverişe devam

SAÇ DÖKÜLMESİ VE BİTKİSEL ÇÖZÜMLER

Saçımız dermis bölgesinde kök bulan ve epidermisten dışarıya açılan keratenize dokulardan oluşan tele benzer bir yapıdır ve kök kısmı hariç cansızdır.

Saçın içersinde sinir ucu bulunmamakta ve kan damarlarıyla beslenmektedir. Sinir uçları saç telinin köküne bağlı bulunduğu için saçımız çekildiğinde ya da dimdik olduğunda sinirler aracılığıyla bunları hissederiz. Saç telinin deri altında bulunan bölümü canlıdır. Saç yazın hızlı, kışın yavaş olarak her ay 1.25 santim uzar.

Saç kökü insanların kendi kendini yenileyebilen tek organıdır fakat yaş ilerlemesi ile birlikte kök sayısında ciddi azalmalar meydana gelir. Saç kökünün en alt tabakasında bulunan folikül ampülü protein sentezinin yapıldığı bölge olarak saçımızın uzama hızını belirler.

Sağlıklı bireyler ortalama 150.000 saç teline sahip bulunur. Bu teller yine sağlıklı bireylerde ortalama her gün 50-125 arası dökülür ve normaldir.

Saçın içersinde sinir ucu bulunmamakta ve kan damarlarıyla beslenmektedir fakat tel köküne, sinir uçları bağlı olduğu için saçımız çekildiğinde ya da dimdik olduğunda sinirler aracılığıyla bunları hissederiz.

Saç telinin deri altında bulunan bölümü canlıdır ve Saçımız üç tabakadan oluşur.

Pul Tabakası(Kutikul): Saçın dış koruyucu örtüsüdür, uç kısmına doğru kiremit şeklinde dizilmiş yassı hücre tabakalarından oluşur. Kutikul tabakası çok dayanıklı keratinden oluşurağmen hava, tarama, fırçalama ve kimyasal işlemlerin etkisi ile zamanla yıpranıp dökülebilir. Amorf keratin içerir ve çok serttir.

Lif Tabakası(Cortex): Saç bünyesindeki bütün hücrelerin %80’inin toplandığı , mukopolisakkarit içeriği ile esnekliği sağlayan tabakadır. İlik tabakasını çepeçevre sarar,saça elastikiyetini kazandırır.

İlik tabakası(Medulla): Saç telinin tam ortasındadır, hücre ve hava boşluklarını içerir.

Saç tellerimiz ayda ortalama 1-1.5 cm uzar, yazın daha hızlı kış aylarında ise daha yavaş uzamaktadır.

Korteks tabakasında bulunan Melanin pigmenti saçımıza rengini verir, saç kökünde yer alan demir- çinko- kalsiyum içeriği ise saç sağlığını destekler ve korur.

Keratin, epidermal bölümde yer alır ve proteinik yapıda bulunur. Proteinik yapısı 18 farklı amino asitçe oluşturulmaktadır. Sonuç olarak saçımızın %85 ve üzeri yapısı keratin dokudan oluşur ayrıca Kristal ve Amorf keratin olarak 2 bölüme ayrılır.

Keratin yapısı Hidrojen ve Disülfür bağları olarak 2 çeşit bağ içerir.

Disülfür bağları 2 adet sülfür içeren sistein arasında gerçekleşir ve sonuçta Sistin aminoasiti oluşur. Saçı oluşturan temel yapı budur.

Disülfür bağları UV ışınları, Oksidanlar, saç boyası ve perma işlemleri ile temas edilen asit-baz maddeler ve yüksek ısıda uzun süreli muamele( kaynar su ) sonucu parçalanır ve saçımız zarar görür.

Saçımızın parlaklığı kutikul plaklarının birbiri üstüne uygun bir şekilde kapanması ile sağlanır. Saç uzadığında, boya ve perma işlemlerinde, kirlilikler ve yağlanma saç kutikul pullarının verimsizleşmesine ve dökülmesine yol açar. Bu noktadan sonra saçımız cansız ve donuk görünür.

Su saç tarafından kolayca emilmektedir. Emilim sonrasında keratin matrikste bulunan hidrojen bağları geri dönüşümlü olarak yıkılır fakat kaynar su ile saçımız tema ederse disülfür bağları geri dönüşsüz olarak yıkılmaktadır.

Saç telimiz gözenekli bir yapıya sahiptir ve su molekülleri keratinin hidrofilik bölgelerine hidrojen bağı ile bağlanırlar ve saçı nemlendirirler. Nem oranı azalmış saç ise statik olarak kolaylıkla elektriklenebilir ve teller birbirini iterek kabarır. Kurutma sonrası saç tellerindeki dağınıklık bu nedenledir.

Saçın büyüme döngüsü 3 evreye ayrılır.

1) Anagen: Aktif büyüme fazı olarak adlandırılır, protein sentezi ve keratinizasyon 5 yıl sürer

2) Katagen: Dinlenme fazı olarak bilinir, uzamada yavaşlama 3 hafta sürer

3) Telogen: Dökülme fazıdır ve 3 ay sürer

Saç kesit şekli ırklara bağlı olarak değişmektedir. Afro kökenli siyah derili kişilerde saç eliptik iken beyaz deri rengine sahip kişilerde silindirik olarak bulunmaktadır.

 

 

Saç eski zamanlardan beri sağlığın ve güzelliğin simgesi olmuştur . İnsanlar arasındaki sosyal iletişimde saçlar oldukça önemli rol oynar. Saçlarında dökülme olan bireylerin kendilerini daha yaşlı hissettiği, sosyal ve fiziksel olarak daha çekinik kaldıkları gözlenmektedir.

Saç dökülmesiyle ilgili ilk kayıtlar çok eskilere dayanmaktadır. Mısır papirüslerinde 4000 yıl önce saç dökülmesinden bahsedilmiş ve tedavisi için çeşitli formülasyonlar önerilmiştir. Daha sonra Aristo hadımlarda kellik gelişmediğini ve libidonun saç dökülmesi ile ilişkili olduğunu söylemiştir.  Asurlularda genel kanunda sosyal pozisyon ve mesleğe göre saç biçimleri istenmekte idi , kellik kabul edilemez bir durumdu . Eski Roma’da saç dökülmesi, korkunç ızdıraplara neden olan bir bela olarak nitelenirdi . Julius Caesar saçsız kafasının “zayıflık göstergesi” olduğunu düşündüğünden saçlarını öne doğru tarar ve defne tacıyla kelini kapatırdı.

Saç dökülmesi erkek ve kadınların tüm yaşamları boyunca %50’sini etkileyebilen sık görülen bir problemdir.

Kafa derimizde ortalama 150.000 saç var  ve ortalama her gün 50- 125 arası saç teli dökülmektedir• Saçlarımız ayda ortalama 1-1.5 cm uzarken  yazın daha hızlı kışın daha yavaş uzarlar.

Saç döngüsünde 3 faz gerçekleşmektedir.

1-Anagen: Aktif büyüme fazı Protein sentezi ve keratinizasyon 5 yıl sürer.

 2-Katagen: Dinlenme fazı Uzamada yavaşlama 3 hafta sürer

3-Telogen: Dökülme fazı 3 ay sürer Saçlı derideki saçların %85’i anagen fazda, %13’ü telogen fazda, %2’si katagen fazdadır

 

Androgenetik alopesi (AGA), genetik yatkınlığı bulunan kadın ve erkeklerde saç kaybına yol açan, insanlarda en sık görülen saç dökülmesi sebebidir, oluşumunda androjen hormonlar sorumludur.

Hem erkekler hem de kadınlar testosteron üretir, ancak erkekler tipik olarak kadınlardan daha fazla testosteron üretir, bu nedenle erkeklerde saç dökülmesi daha sık, daha erken yaşta ve daha yaygın olabilir.

Dolayısıyla AGA bireyler için sanıldığından daha stresli ve beden imgesi memnuniyetini oldukça azaltan bir durumdur.

AGA,  erkeklerde fizyolojik, kadınlarda ̀ ise hiperandrojenemik hormon değişikliği ile birlikte görülür.

Görülme sıklığı ırklar arasında farklılıklar gösterir . Afrika kökenli Amerikanlar ve Asyalılarda, beyaz ırka oranla daha seyrek, Kızılderili ve Eskimo ırklarında ise çok daha  düşüktür . Beyaz erkeklerde ise AGA 30’lu yaşlarda %30, 50’li yaşlarda %50 oranında saptanmıştır . Kadınlar  yapılmıi  bir çalışmada 20’li yaşların sonundaki kadınların %12’sinde AGA klinik bulgularının mevcut olduğu gösterilmiştir . Bu oran 30’lu yaşlarda %30’a , 80’li yaşlara ulaşıldığında ise %50’nin üzerine çıkmaktadır . Ebeveynlerden birinde androgenetik alopesi varsa çocukta olma olasılığı artar,  anneden de babadan da geçebilir ve bir çok gen bulunmuştur

Androgenetik tip alopesi gelişiminden androjen hormonlar sorumludur. Androjen grubunda yer alan testosteron, saç foliküllerinde 5-α redüktaz enzimi ile biyolojik aktif metaboliti olan dihidrotestosterona (DHT) dönüşür. Dididrotestosteron  anagen faz yani saç folükülünün uzadığı fazda kısalma yaparken, telogen fazda ( saç folükülü cansızlaşır) uzama ve kıl foliküllerinde minyatürizasyon yapar.

Erkek hastalarda tipik görüntü2 taraflı  temporal açılmadır . Açılma alanı saçlı derinin sadece yan ve arka sınırlarında saç kalacak şekilde geriye doğru genişler . Bununla birlikte, bazı erkeklerde tam kellik görülmektedir . Kadınlarda frontal saç çizgisinin korunduğu orta-frontal alandaki diffüz seyrelme oldukça belirgindir ve buna yılbaşı ağacı görüntüsü denir. Yani başın üst orta çizgisinde saç seyrelmesi, önlerde ve yanlarda saçlı görüntü tipiktir.

AGA’nin tedavisinde androjen mekanizmaya bağımlı ya da bağımsız etki gösteren ilaçlar kullanılır .

Antiandrojenler ve 5-α redüktaz inhibitörleri androjen bağımlı medikal tedaviler sınıfında yer alır .

Telogen effluvium olarak adlandırılan saç dökülmesi çeşidi Telogen faza geçen saçlar arttığında ortaya çıkmaktadır, bu aşamada Saçların ~%25’i telogen faza geçer ve bu aşamayı tetikleyen olaydan ~3-4 ay sonra belirgin saç dökülmesi gözlenir.

Androgenetik alopesi ise erkeklerde ve kadınlarda görülen en sık saç dökülmesi nedenidir. androjenlerin etkisiyle ve genetik predispozisyonu olan kişilerde ortaya çıkar.

AGA olarak adlandırılan Androgenetik alopesi beyaz erkeklerde, siyah erkeklere göre 4 kez daha fazla görülürken, eskimo ve zencilerde oldukça seyrek görülür, Asyalılarda ise görülme sıklığı diğer iki grubun arasında yer almaktadır.

Ayrıca saç dökülmesinin farklı birçok nedeni olabilir. Bunlar kansızlıklar (demir eksikliği anemisi), protein eksikliğine neden olan katı diyetler, stres, hastalıklar, yüksek ateş ve geçirilen ciddi ameliyatlar, ilaçlar (kan sulandırıcılar, kemoterapi ve tansiyon ilaçları, antidepresanlar), troid bezinin çok veya az çalışması, metabolizmayı etkileyen bir çok hastalık bu sebepler arasında sayılabilinir.

Saç dökülmesinin önlenmesinde bir kaç yaklaşım ön plana çıkmaktadır. Kan dolaşımının artırılması, saç fölikülünün kuvvetlendirilmesi, anti- androjen etkin madde kullanımı,anti-enflamatuar etkin madde kullanımı, saçlı deriyi nemlendirmek, telogen fazdan anagen faza geçişi artıran etkin madde kullanmak, saç kökünde ATP üretimi artıran etkin maddeler, DNA sentezini uyaran etkin madde kullanmak, demir- çinko- kalsiyum eksikliğini tamamlamak çeşitli seçenekler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Androgenetik alopesi (AGA) erkeklerde ve kadınlarda yaygın olarak görülen , olağan kellik, erkek tipi kellik, erkeksi saç kaybı olarak da bilinen ,genetik olarak yatkınlığı bulunan kişilerde androjenlerin etkisiyle ortaya çıkan en sık saç dökülmesi şeklidir .

Hamilton tarafından yapılan çalışmalar hastalığın genetik olarak meyilli bireylerde androjenlere bağlı ortaya çıktığını göstermiştir, sonrasında yapılan çalışmalarda genetik yatkınlığı olan bireylerde normal androjen miktarlarının bile saç dökülmesi için yeterli olduğu görülmüştür.

Hastalığın sıklığı etnik ve ailesel özelliklere bağlıdır, beyaz ırkta bulunan erkeklerin %96’sı bu hastalıktan etkilenirken siyah ırkta bu hastalığın görülme sıklığı beyaz ırka göre 4 kat düşükken, eskimolarda nadir olarak görülür. Hastalarda yaşla birlikte AGA sıklığı artmaktadır. Otuz yaşındaki hastaların %30’u, 50 yaşındaki hastaların ise %50’si bu durumdan etkilenir. Daha ileri yaşlarda bu oran %70’lere çıkmaktadır, ayrıca anne ve babasında AGA olan hastalarda AGA gelişme riski artmıştır.

Kadınlarda androgenetik alopesi oldukça sık yaşanan bir durumdur. Otuz yaş civarındaki kadınlarda %12, 60-69 yaş arasında ise %30-%40 oranında görülür. Başlangıç yaşı küçüldükçe klinik şiddetin daha fazla olma eğilimi artar.

AGA’sı olan hastalar saç fırçasından, yastıktan veya küvet/lavabo giderinden avuç avuç saç toplamamaktadırlar, saçlarda azalma ve seyrekleşme yoğun olarak dökülme olarak değil saçların giderek incelmesi ile oluştuğu için zaman içinde ortaya çıkar. Saçların büyüme ve uzama fazı olarak bilinen anajen faz AGA’de süre olarak kısalır ve saçlar daha kısa sürede dökülme fazına yani telagen faza geçerler. Saç kökleri küçülür , bu köklerden oluşan saçlar da incelir ve tüysü yapıya dönüşür. Bu saçlar daha az pigmentli ve daha incedir.

Kadınlarda alındaki saç çizgisinin geriye çekilmesi gerçekleşmez, bir seyrekleşme oluşur ve yine zamanla artar., aynanın karşısında başlarını öne eğdiklerinde saç derisini görmeye başlarlar ve saç ayırım çizgisinin kalınlaşması gerçekleşir.

Erkeklerde alın-şakak saç çizgisinde geriye çekilme ve ilerleyici şekilde saçlarda incelme ve azalma ile başlayan süreç başın üst kısmının da etkilenmesi ile devam ederken, ense bölgesindeki saçlar genellikle bu süreçten etkilenmez.

 

 

SAÇ SAĞLIĞINA ETKİ EDEN FAKTÖRLER

Protein alımı:  Saç şaftı tamamen proteinden oluştuğundan diyette protein alımı saç sağlığı için çok önemlidir

 Enerji alımı: Saçtaki mitoz hızı diyetin kalorik değerine duyarlıdır ve başlıca karbohidratlardan sağlanır

Vitamin ve eser elementler: folikülün biyosentez ve enerji metabolizması için gereklidir

Biotin:  Yoksunluğu  tırnak ve saç değişikliklerine neden olabilir . Biotin kan düzeyi normal olan kişilerde biotin takviyesinin saç dökülmesine faydası kanıtlanmamış olmakla birlikte tırnak ve saç için faydalı olabilir .

Çinko: Çinko eksikliği telogen effluvium, beyaz ve kırılgan saç, tırnak ,dermatite neden olur .Çinko verirken serum seviyeleri kontrol edilmelidir çünkü toksisite gelişebilir .

Demir: Anemi olmaksızın bile diffuz saç kaybı izlenebilir

Urtica dioica: Tıbbi ısırgan otu olarak bilinir. Kafa derisindeki kan dolaşımını artırarak  oksijen gelmesini sağlar, saçlı deride yağlanma ve kepeklenmeyi  azaltır. Bu etkileri ile saç dökülmesinin önlenmesinde önemli bir bitkisel seçenektir.

  • Isırgan otu, erkeklerde saç dökülmesinde ana etken olan testesteronun dihidrotestesteron DHT’ye dönüşümünü engellemekte ve  dermal papilla hücre çoğalmasını  artırarak saç büyümesinde güçlendirici rol oynamaktadır.
  • Isırgan otu yağının saç derisinin onarılması, kan dolaşımının hızlandırılması gibi önemli etkilere sahip olması  , saç köklerini ve hücrelerini uyarıcı bir yapıya sahip olması mikro saç kıllarını harekete geçirerek saç kılları beslenmeye ve zamanla uzatmaya sebep olmakta, dökülen saçları yeniden çıkarmakta ve saç dökülmelerini yavaşlatıcı etki yapmaktadır.  . Ek olarak omega-3, vitamin ve mineraller bakımından zengin olan ısırgan otu yağı saç derisini iyileştirmektedir. 
  •  Isırgan otu yağı saç derisini onararak yağ miktarını azaltır.
  • Isırgan otu yağı aynı zamanda antioksidan etkiye sahiptir. Saçta bulunan hücrelerin duvarlarını bakterilere karşı korumaktadır. Zararlı bakterileri moleküllere ayırarak zararlı etkilerini yok etme gücüne sahip olan ısırgan otu, C ve E vitamini bakımından hayli zengin bir bitkidir.
  • Isırgan otu kepeğe karşı etkilidir. Çevre kirliliği, yetersiz beslenme, yanlış kullanılan ürünler, saç düzleştiricilerin aşırı kullanılması gibi nedenlerden dolayı zamanla saç derisi ölür ve kepek sorunları başlar. ısırgan otu, saç derisini yenileme özelliği ve yağlanma giderici özelliği ile  kepeklenme sorununu ortadan kaldırır.
YLANG YLANG UÇUCU YAĞI (CANANGA ODORATA FLOWER OİL)

    Ylang ylang yağı Cananga odorata ağacının çiçeklerinden damıtılarak elde edilir, uçucu yağının ana bileşenleri benzil asetat, benzil benzoat linalol, karyofilin, geranil asetat, metil benzoat, p-kresil metil eter ve seskiterpenler dir.

    Ylang ylang uçucu yağı östrojen benzeri etkisi ile saçın güçlenmesinde ,kepeklenme  ve saça parlaklık kazandırılmasında kullanılabilir. Ayrıca bileşimindeki benzil benzoat , linalool ve benzil alkol bileşenlerinin  anksiyolitik etkisi ,sakinleştirici , panik, stres, uykusuzluk, endişe ve şok gibi durumları azaltıcı etkisi görülmüştür.

     

    Rosmarinus officinalis ( Biberiye) :

    Rosmarinus officinalis yaprak özütünün , testosteron hormonunun neden olduğu yeniden saç uzaması kesintisi iyileştirmektedir.Bu etkiyi, dihidrotestosteronun androjen reseptörlerine bağlanmasını engelleyerek göstermektedir. Yani androgenetik alopesi dediğimiz kadın ve erkeklerde en çok görülen saç dökülmesi tipinde 5-alfa redüktaz enzim inhibisyonu ile saç dökülmesini engellemek ve saç büyümesini uyarmakta etkinliği belirlenmiştir.

    2015 yılında yapılan bir çalışmada  minoksidil ve biberiye yağı, saç çıkarma etkileri bakımından karşılaştırıldı. Dihidrotestosteron a  bağlı saç dökülmesi olan kişiler 6 ay boyunca biberiye yağı veya minoksidil  kullandılar. İlk 3 ayın sonunda gruplarda saç artışı yokken, 6. ayın  sonunda her iki grup da saç büyümesinde önemli artışlar gördü. Biberiye yağı kullanan  grup, minoksidil grubuna göre daha fazla saç büyümesine sahipken aralarında çok anlamlı bir fark olmadığı belirtilmektedir.

    Sonuç olarak, biberiye yağı uzun vadede  saç büyümesini desteklemektedir.Ayrıca aynı çalışmada, minoksidil alan grupta kafa derisi kaşıntısı oluştuğu halde,biberiye yağı alerji veya cilt tahrişi gerçekleştirmemiştir.

    Ayrıca 2017 yılında yapılan farklı bir çalışma biberiye yağının bazı mantar ve bakterileri öldürebileceğini göstermiştir. Saç dökülmesi bir enfeksiyon veya sağlıksız saç derisi nedeniyle olduğunda biberiye yağı yardımcı olabilir.

    PANTENOL( Provitamin B5):

    *Deri ile temas sonrasında Pantotenik asit e dönüşür

    * Saç teli içine girebilen ve su tutabilen bir maddedir

    * Saç derisi ve saç kılı üzerinde nemlendirici etkisi ile saç derisi kuruluğuna bağlı saç dökülmesini engeller.

    * Hücre çoğalmasını artırarak iyileşmeyi hızlandırır.

    * Güneş koruyucu olarak güneşe bağlı eritemi engeller.

    * Antioksidan etki ile ROS dediğim serbest oksijen radikali oluşumunu engeller ve saç sağlığını korur.

    KERATİN:

    Saçın ana proteinidir, Saç keratin adı verilen bir proteinden oluşur. Saç derisi ve saç telinde nemlendirici ve esneklik artırıcı etkisi vardır.

    ALLANTOİN:

    Allantoin penetrasyonu arttıran ( alt deriye madde geçişi sağlayan), astrenjan etkili bir maddedir. Çeşitli cilt hastalıklarında kullanılır. Hücresel proliferasyonu ( çoğalmayı) uyardığından yara iyileşmesini hızlandırır, hassas ciltlerde deri irritasyonunu azaltır. Bitkisel yağların deri altına inmesini artırması, kan dolaşımını düzenlemesi, saçlı deride hassasiyet gidermesi, saçlı deride hücre çoğalmasını artırıcı etkisi ile formülasyonumuzda yer almaktadır.

    Ölmez Çiçek Hidrolatı (Helichrysum italicum ):

     Helichrysum italicum uçucu yağı yaralarda ve cilt problemlerine karşı cilt enflamasyonunu önleyici olarak kullanılmaktadı, kanayan yaraların tedavisinde etkili bulunmuştur. Lavanta ve çayağacı yağı ile birlikte karışım halinde, kemoterapötik ilaç kullanımının yan etkisi olan el-ayak sendromu (palmar plantar erythrodysesthesia) adlı cilt rahatsızlığını iyileştirmekte işe yarar. Ayrıca aynı karışım, yine kemoterapiden kaynaklanan aknenin ve 5-florourasil ile irinotekanın sebep olduğu, yüz cildinde tozumsu pullanmanın (“facepowder” desquamation) tedavisinde kullanılır. Yaşlanmayı önleyici etkisinden dolayı, kozmetik ürünlerde kullanımı klinik olarak ispatlanmamıştır. Ölmezçiçek dekoksiyonunun sedef (psöriasis) hastalığında etkili olduğu bir çalışmada gösterilmiştir. Formülasyonumuza hassas saç derisini yatıştırması için eklenilmiştir.

    Papatya Hidolatı ( Chamomilla recutita):

    Saç ürünleri, sabunlar, deterjanlar, parfümler, merhemler, losyonlar ve bitkisel çaylar gibi pek çok formülasyonda kullanılır.

    Alman Komisyon E monografına göre, antiflojistik, spazmolitik, yara iyileşmesini uyarıcı, antibakteriyel ve cilt metabolizmasını uyarıcı etkisi vardır. Antienflamatuar etkisi sebebi ile ülser, egzama, gut, cilt tahrişi, nevralji, siyatik, romatizmal ağrı şikayetlerinde geleneksel olarak kullanılmıştır. Formülasyonumuza saç dersi hassasiyetini gidermesi için eklenilmiştir.

     

    Bir sonraki yazımda görüşmek üzere...

    SAYGILARIMLA

    FİTOTERAPİ ve KOZMETOLOJİ UZMANI ECZACI KUTLU KAYTAN